600 haftadır bitmeyen mücadele- DOSYA 4 2016-09-23 09:02:50 21 yıldır kayıp adalet! NECLA DEMİR/ZUHAL ATLAN İSTANBUL (DİHA) - Cumartesi Anneleri, faillerin yargılanması için 21 yıldır sürdürdükleri mücadele ile kaybolan adaleti arıyor. Avukat Eren Keskin, gözaltında kaybetme politikasının muhaliflere karşı bir savaş yöntemi olarak kullanıldığını belirtti. Türkiye'de gözaltında kaybedilmelerin başladığı 12 Eylül askeri darbe döneminden günümüze değişen hükümetlere rağmen değişmeyen tek şey kayıp yakınlarının bitmeyen adalet mücadelesi oldu. Her hafta Galatasaray Meydanı'nda oturan Cumartesi Anneleri, faillerin yargılanması talebiyle sürdürdükleri mücadelede 21 yıldır kaybolan adaleti arıyor. 12 Eylül ile başlayan gözaltında kaybetme "faili meçhul" cinayetlerin yoğunca yaşandığı 90'larda artmış ancak karşı sesin yükselmesiyle kaybedilme olayları kısmen azaldı. Ancak faillerin yargılanması için insan hakları savunucularının başlattığı hukuk mücadelesi ise deyim yerindeyse sonuçsuz kaldı. Failler hakkında açılan soruşturmalara ya takipsizlik kararı verildi ya da soruşturmalar davaya dönüşmeden "zaman aşımı" bahane edilerek düştü. 16 dosya zaman aşımı gerekçesiyle düştü Hakikat Adalet Hafıza Merkezi'nin bugüne kadar ulaştığı zorla kaybedilen 472 kişiden 183'üne ait 78 dosya hakkında soruşturma sürerken, 16'sı hakkında zaman aşımı nedeniyle takipsizlik ve kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi. 12'si hakkında davada delil yetersizliği nedeniyle beraat kararı verildi, 12'si hakkında soruşturmada delil yetersizliği nedeniyle takipsizlik ve kovuşturmaya yer olmadığına kararı verildi, 7'si hakkında da soruşturmada diğer nedenlerle takipsizlik ve kovuşturmaya yer olmadığına kararı verildi. 39 dosyanın akıbeti bilinmezken, 19'nun ise davası devam ediyor. 187 dosya AİHM'e taşındı Yine, kaybedilen 472 kişiden 194'üne ait 187 dosya, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) taşındı. AİHM, iç hukuktaki seyrin tam aksi yönde Türkiye Cumhuriyeti'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni ihlal ettiğine karar verdi. Böylece 12 Eylül askeri darbe ile başlayan gözaltında kaybettirme politikasında açılan onca davaya rağmen bugüne kadar sadece 2 isim hüküm giydi. Bunlardan biri dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren ve 12 Eylül döneminin Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya idi. Bu iki ismin yargılanmasında çıkan hüküm kararı ise ancak öldükten sonra geçerli oldu ve sembolik olmaktan öteye geçemedi. Sadece Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hüküm giydi Sorumluların yargılandığı ve “12 Eylül Davası” olarak gündeme gelen davada, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya, 765 sayılı TCK'nin "Devlet kuvvetleri aleyhine cürümler" başlıklı 146. maddesi uyarınca "ağırlaştırılmış müebbet" hapis cezasına çarptırıldı. Eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya'nın, Kenan Evren’den iki ay sonra, 90 yaşında ölmesiyle dava Yargıtay aşamasında düştü. Davanın müdahillerinden olan Devrimci 78’liler Federasyonu ise davanın takipçisi oldu ve her iki isim yargılandıkları davadan böylece hüküm giymiş oldu. Ankara Adliyesi 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada, Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Kenan Evren (97) ile eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya (89) hakkında "müebbet hapis" cezası verildi. Ayrıca Evren ve Şahinkaya'nın askeri rütbeleri de söküldü. Ölümlerinden sonra dava düştü "Müebbet hapis" cezasına çaptırılan Evren ve Şahinkaya, dava devam ettiği süre zarfında öldü ve böylece hüküm giyen iki isim için karar da düşmüş oldu. Yargılamanın sembolik olmaktan öteye geçemediği davada yargılanması gereken yüzlerce asker, komutan ve emniyet müdürü ise böylece aklanmış oldu. Kayıp yakınlarının verdiği mücadelede gelinen aşama ise 21 yıldır kaybolan adaleti arama yönünde. 'Kaybettirilme muhaliflere karşı kullanılan savaş yöntemi' Kayıp yakınlarının yıllardır avukatlığını yapan insan hakları savunucusu avukat Eren Keskin, gözaltında kaybetme politikasının Türkiye'de Cumhuriyeti öncesine dayanan ve muhaliflere karşı bir savaş yöntemi olarak kullanıldığını belirtti. Keskin, 90'larda Kürdistan'da yoğun olarak uygulanmaya başlayan ve devlet politikası haline gelen kaybettirmelerin dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener, Başbakan Tansu Çiller ve Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar gibi isimlerin kendi dönemlerinde sözleriyle doğruladıklarını hatırlattı. 'Savcılar hukuksal yolu kapatıyor' Kaybettirilmelerin devlet politikası olduğunu ve bu anlayış devam ettiği için hukuksal olarak bir yol alamadıklarını ifade eden Keskin, "Nedeni Türkiye'de yargı, zorla kaybetmelerde öldürme fiilinin zaman aşımının uygulanması. Zaten 20 yıl içinde bu dosyalarda savcılıklar ya hiçbir şey yapmamıştır ya da bizim çabalarımızla bazı dosyalarda soruşturmalar açılmıştır. Ama 20 yılın dolmasını bekliyorlar, hiçbir işlem yapmıyorlar ve 20 yıl dolduktan sonra da zaman aşımından düşme kararı veriyorlar. Oysa ki Türkiye, Birleşmiş Milletler Zorla Kaybetmelere Karşı Sözleşme'yi imzalasa ki büyük bir ısrarla imzalamıyor, bu tür suçlarda zaman aşımı olmaz" şeklinde konuştu. Zaman aşımı olmadığı takdirde delil ortaya çıkarmanın da kolaylaşacağına değinen Keskin, savcılıkların uzun yıllar hiçbir işlem yapmayarak bu yolu kapattıklarının altını çizdi. 'Devlet politikası değişmediği için yol alamıyoruz' Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) bugün olduğu gibi 90'lı yıllarda da askıya alındığını hatırlatan Keskin, böylesi bir süreçte birçok ailenin zorunlu göçe maruz kaldığını ve yakınlarını kaybettiğini belirterek, "Cumartesi Anneleri eylemlerinin etkileri ile aileler soruşturmalara başladılar. O süre zarfında savcılıklar birkaç dosya dışında bir şey yapmadı" diye belirtti. Dargeçit kayıpları ile ilgili zar zor savcıya mezar açtırmayı kabul ettirdiklerini kaydeden Keskin, Kürdistan'da çok fazla sayıda toplu mezar olduğunu ve bu mezarların yerlerini halk tarafından bilindiğini vurguladı. Bu yerler söylenmesine rağmen savcılıkların bu mezarları açmamakta direttiğini ifade eden Keskin, "Kaldı ki açmaya karar verirlerse de ortada büyük bir sorun var. Mezarları açmayı uluslar arası hukuk çerçevesinde yapmıyorlar. Zaten birçok delil o mezarların açılma sırasında da kayboluyor. O nedenle devletin bu politikası değişmediği için hukuksal anlamda yol alamıyoruz. Sadece bir yolumuz var, o da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurmak. O da sadece ailelere bir tazminat ödüyor devlet. Onun dışında mezarlarına ulaşmak gibi bir şansları olmuyor" diyerek hukuki süreçte izlenen yolun yanlış ve bir o kadar da eksik olduğuna dikkat çekti. Keskin'den eyleme destek çağrısı Keskin son olarak, Cumartesi Anneleri eyleminin kayıplar mücadelesi açısından bu coğrafyanın en önemli eylemi olduğunu belirterek, demokrasi ve barış isteyen herkesi eyleme destek vermeye çağırdı. BİTTİ (pu)