DİHA - Dicle Haber Ajansı

Haberler

Kızına direniş geleneğini miras bıraktı

 
27 Eylül
09:02 2016

BERİVAN ALTAN

MERSİN (DİHA)
- 21 yıllık tutsaklığını sürgün ve direnişler ile geçirdikten sonra yaşamını yitiren hasta tutsak Murat Ekin, yaşamı boyunca mücadele içinde yer aldı. Babasıyla cezaevi kapılarında tanıştığını belirten Gulan Ekin, babasından kendisine direnişin kaldığını dile getirdi.

21 yıllık tutsaklığın ardından yakalandığı akciğer kanseri yüzünden tedavi gördüğü Süleymaniye'de yaşamını yitiren Murat Ekin'in babasından devraldığı direniş geleneğini çocuklarına bıraktı. Rıha'nın (Urfa) Sewerek (Siverek) İlçesi'nde ailenin ilk çocuğu olarak hayata gözlerini açan Ekin, devlet zulmüne ilk defa 12 Eylül Darbesi öncesi babasının gözaltına alınarak günlerce işkence edilmesi ile tanık olur. Babasının hemen ardından 1980'de gözaltına alınan ve 40 gün işkencede kalan dayısı ile zulme tanıklığı devam eden Ekin, 1983'te lise ikinci sınıftayken ailesi ile birlikte Mersin'e göç eder. Okulunu yarıda bırakıp aile ekonomisine katkı sunmaya başlayan Ekin,18 yaşında iken evlendirilir. Çevresi tarafından demokratlığı ile tanınan Ekin, 1993 yılında işyerinden gözaltına alınır. Günlerce işkencede kalan ve o dönem Mersin'de yapılan eylemlerden sorumlu tutulan Ekin, gördüğü işkence sonrası tutuklanarak Malatya E Tipi Kapalı Cezaevine gönderilir.

'Sürgün ve direnişlerle geçen bir yaşam'

Bir buçuk yıl dönemin Malatya Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılanan Ekin, müebbet hapis cezasına çarptırılarak Yozgat Cezaevi'ne sürgün edilir. Sırasıyla İskenderun, Antep ve en son Bolu F Tipi Kapalı Cezaevi'ne sürgün edilen Ekin, 2012 yılında PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kırılması için başlatılan ve 68 gün devam eden açlık grevine girer. Açlık grevinin bitmesinin ardından hastalanan Ekin, gittiği doktorda akciğer kanseri olduğunu ve kanserin üçüncü evreye ulaştığını anlar. Ailenin Adalet Bakanlığına başvurusuyla Ankara Sincan Cezaevi'ne getirilen hasta tutsak Ekin, burada kemoterapi görmeye başlar. Ekin için yapılan başvurular ve Ankara Adli Tıp Kurumu'ndan alınan rapor sonucunda, Adalet Bakanlığı izniyle cezası 6 ay ertelenerek, 24 Haziran 2014 yılında tahliye edilir. Ailesi yanında 6 ay boyunca tedavi gören Ekin için İstanbul Adli Tıp Kurumu "Cezaevi'ne giremez " raporu vermesine rağmen Ankara Adli Tıp Kurumu "Cezaevine girebilir" raporu verir. Bunun üzerine Güney Kürdistan'ın Süleymaniye kentine giderek tedaviye devam eden Ekin, 17 Eylül'de yaşama veda etti.

'Hapishaneler boşaltılsın'

Oğlunun yaşamı boyunca mücadele ettiğini ifade eden anne Sedriye Ekin, oğlunun 10 aylık bir kız çocuğu olurken cezaevine girdiğini hatırlattı. Oğlu'nun babası ve dayısının yaşadıklarından sonra sürekli kendini sorguladığını dile getiren anne Ekin, "Oğlum verili olanla yetinmezdi. Hep sorgulardı" diye yad etti. Yaşanan savaşta artık ne asker, ne polis ne de gerillanın yaşamını yitirmemesini talep eden anne Ekin, "Murat'ım gibi hasta olan binlerce tutsak var onların da annesinin yüreği yanmasın bir an önce çıkarılsın. Hapishaneler boşaltsınlar. Hasta tutsakları çıkarsınlar artık, yeter" diyerek özelikle hasta tutsaklara özgürlük istedi. Oğlunun yıllarca çocuğuyla cezaevi kapılarında görüştüğünü dile getiren anne, oğlunun kendisine her zaman "Bir canım var oda halkıma feda olsun" dediğini vurguladı.

'Benim gözümde halkın kahramanıydı'

Babasıyla cezaevi kapılarında tanışan 24 yaşındaki Gulan Ekin de, "İsmimi babam koydu. Neden koyduğunu hiç sormadım içinde siyasi argümanlar olduğunu biliyorum. Ağustos ayında doğmuşum ama babam adımı Gulan koymuş. Bazen arkadaşlara anlatmakta zorlanıyorum ama babamdan bana kalan bir yadigar iyi ki koymuş" de anlatıyor babasını. Cezaevi kapısında büyüdüğünü anımsatan Gulan, "O zamanlarda araçlar bu kadar gelişmemiş, gidip gelmeler hem çok kalabalık hem çok yorucu oluyordu" diye konuştu. Derneklerin ayarladığı araçlarla gidip geldiklerini anlatan Gulan, şöyle devam etti: "Hep aynı kaderi paylaştığımız bir çok aile ile tanışıyorduk. Babama çok benzediğimden dolayı inatçı bir kişiliğe sahiptim ve her zaman giderdim yanına. Babamı cezaevleri koşullarında çok fazla tanıyamadım aslında. Hep benim gözümde halkın kahramanıydı. Belli bir yaşa kadar aslında babamın ve kaldığı koşulların farkında değildim."

'Masa altından kaçar ona sarılırdım'

Belli bir yaşa geldikten sonra onunla mektuplaşamaya başladığını dile getiren Gulan, babasını tanımaya çalışmasını şöyle anlatıyor: "Babamın her bir sözünden, her bir bakışından her bir mimiğinden bir şeylere çizmeye bir şeyler yakalamaya çalışıyordum. Babam ile cezaevinde çok fazla paylaşımım olmuyordu. Genelde hep kalabalık gidiyorduk ister istemez herkese eşit vakit ayırmaya çalışıyordu. Küçükken normal çocukları sever gibi beni de severdi ama bir başkasının çocuğunu da öyle severdi. O da beni çok iyi tanımıyordu. Küçükken masanın altında kaçıp gider ona sarılırdım. Belli bir yaşa geldikten sonra artık babam ile bir masa etrafında karşılıklı oturmak zorundaydım. Masa da karşılıklı otururken, sadece elini tutabilmiştim. O beni çok etkilemişti. Orada da bende olan öfke biraz daha büyüdü sisteme karşı."

'Her zaman senin bir duruşun olmalı derdi'

Babasıyla sınırlı olan görüşmelerinden yakınan fakat aslında kısacık zamanlarda babasının kendisine çok şey öğrettiğini ifade eden Gulan, "Babam bana kendi verdiği mücadeleyi çok fazla anlatamadı. 'Beni devlet yıkamadı bu hastalık yıkamayacak' derdi hep. Öleceğine hiç inanmıyordu o yüzden benimle vedalaşmadı. En son zamanlarda bana mücadeleyle ilgili açıktan mesaj vermiyordu ama beni araştırmaya itiyordu. Hep bana derdi 'senin bir duruşun olsun. Aklın yettiği kadar sorgula, okumaktan araştırmaktan kaçınma.' Benim ben olmamı istiyordu. Gulan olarak bir şeyler üretmemi, yaratmamı istiyordu" diye konuştu.

'Teslim ettiği bayrağı taşıyacağım'

"Babamın çıkışı çok ani oldu" diye heyecanla babasını cezaevinden almaya gittikleri günü anlatan Gulan, "Arkadaşımla dışarıda otururken, birden telefon geldi ve babamı almaya gittik" dedi. "Ondan sonra hareketli günler başladı" diyen 6 aylık birlikteliklerini de şu sözleriyle anlattı: "Hem babama hastalığının verdiği psikoloji hem bana yansıması ister istemez bizi etkiledi. Ama babam neşesinden, şakalarından hiç vazgeçmedi. Gelen, giden, ziyaretler derken aslında babama doyamadım. Artık babamla belki doyasıya kucaklaşıyordum ama fark ettiğim aslında babamı iyi tanımaya başladığım. Artık o kadar onu tanıdığımı fark ettim ki gözündeki ışıktan, gülümsemesinden ne istediğini anlıyordum. Babam kesinlikle insan ayrımı yapmazdı. Babam benim için hep gurur kaynağı oldu. Onun kızı olmanın verdiği haz gerçekten tarif edilemezdi. Onun teslim ettiği bayrağı en güzel şekilde taşıyacağım."

(st/sd)



Paylaş

EN ÇOK OKUNANLAR