Lozan'a karşı toplumsal Lozan

ANKARA (DİHA) - Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Lozan başarı değil" sözüyle başlayan tartışma, Öcalan'ın daha önce Lozan'a ilişkin yaptığı ve çözüm içeren değerlendirmelerini hatırlattı. Kürt ve Türk halkının birlikte kurduğu Cumhuriyet’in temellerinin atıldığı Lozan Antlaşması sırasında, "Kürtlerle Türklerin eşit yaşadığı" tezi ardından katı bir inkar ve asimilasyon devreye konuldu.
Türkiye'nin kuruluş aşamasından beri gelen resmi tarih söylemi, Sevr Antlaşması’nı bir teslimiyet, Lozan Antlaşması’nı da bir zafer ve başarı göstergesi olarak kabul etti. Kürtlerin inkar edildiği ve binlerce yıllık sorunu derinleştiren Lozan Antlaşması’nın bir başarı olarak kabul edilmesine yönelik yıllar yılı süren tartışmalar resmi düzeyde çok fazla kabul görmedi. Musul ve Kerkük'ün "Misak-i Milli" sınırları dışında bırakılması da yürütülen tartışmaların dışında tutularak, adeta konu yok sayıldı.
Asıl Lozan'ı tartışmak
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Lozan başarı değil" sözleri üzerinden başlattığı tartışma ve Yunanistan'a verilen adaları gündeme getirmesi, tartışmayı daha milliyetçi bir kapsama taşısa da bu vesileyle Lozan'ın tarihsel bağlam açısından Türkiye'ye getirip götürdüklerini de yeniden gündeme taşıdı. Türkiye'nin bugünkü sınırlarının çizildiği anlaşmada önemli tartışmalardan biri de halkların durumu idi. Lozan'da birçok halk azınlık durumunda değerlendirilirken, Kürtler statüsüz bırakıldı. Bu konuda bir çok tarihçi, Kürtlerin inkarına temel teşkil eden bu durumu, kimi Kürt vekillerin görüşmeler yapılırken, gönderdiği telgraflara dayandırsa da, uluslararası güçler Kürtlerin durumunu pazarlık konusu haline getirdi. Özellikle İngilizler, Musul ve Kerkük'ün kendilerine bırakılması karşılığında Kürtlere statü konusunun gündeme getirilmemesini garanti etti ve Türk delegasyonu bu durumu kabul etti.
Antlaşma öncesi özerklik sözü, antlaşmadan sonra inkar!
Sonrasında katı bir Kürt inkarına yol açan bir durum aynı zamanda beraberinde isyan ve çatışmayı da getirdi. Resmi tarihin "başarı" olarak gördüğü bu anlaşma, Türkiye'ye çok şey kaybettiren yüzyıllık bir tarihsel çatışmayı körükledi. Örneğin Lozan Belgesi’ne imza atan ve resmi tarih tezlerine yakınlığı ile bilinen Gazeteci Taha Akyol, 10 Kasım 2013 tarihinde Yeni Şafak gazetesine verdiği makalede, bu gerçeği, "Lozan'da Kürt meselesi konuşuldu ve tartışıldı. 'Türkler ve Kürtler aynı ırktan bir millettir' denilmiştir. Buna karşılık Lord Curzon tezi ise 'Kürtler ayrı bir millettir' demiştir. Lozan anlaşması imzaladıktan sonra artık bu Türkiye ve İngiltere arasında tartışma konusu değil. Anlaşmadan sonra Irak sınırı açık bırakıldı. Lozan'da Curzon 'Kuzey Irak'ta Kürtlere özerlik vereceklerini ve Kürtçe okullar açacaklarını' söyledi. İsmet Paşa 'Türkiye'de Türkler ve Kürtler zaten eşittir özerkliğe ihtiyaçları yoktur' diyor. O sırada Mustafa Kemal'in ilginç bir açıklaması var 'Türkiye'de vilayetlerin 1921 Anayasası'na göre özerkliği var. Bu özerklik çerçevesinde Kürtler de bulundukları illerde kendilerini yönetebilirler'. Fakat Lozan anlaşmasından sonra Türkler ile Kürtlerin bir millet olması kavramı terk ediliyor. Sadece Türk vurgusu yapılıyor" sözleriyle dile getirmişti.
Öcalan'ın Lozan değerlendirmeleri
Akyol'un işaret ettiği bu gerçeği yıllarca dile getiren PKK Lideri Abdullah Öcalan, bu anlaşmayı esas olarak her iki halka karşı yapılmış bir komplo olarak değerlendiriyor. Öcalan, anlaşma ile sadece Kürtlerin bölünmediğini ve statüsüz bırakılmadığını aynı zamanda Türk-Kürt birlikteliğinin de bozulduğu inancını her fırsatta dile getiriyor. Öcalan "Bir halkı savunmak" isimli kitabında, Lozan'da Kürtlerin inkar edilmesine karşılık Türkiye'nin Musul ve Kerkük'ten vazgeçtiğini belirterek, "Kürtler ne ulusal ne de uluslararası hukuk kapsamında ele alınan bir halktır. AB hukukunun ısrarla bireysel boyutu dayatıp bunun altındaki tarihsel, toplumsal gerçeği görmezden gelmesinin anlamı, hukuki yoldan çözülecek bir sorunun olmadığıdır. Bu anlayış Lozan Antlaşması’ndan beri süregelmektedir. TC'nin varlığını Kürtsüz kabul etmesi karşılığında, İngilizlere Musul-Kerkük bırakılmıştır" değerlendirmesini yapıyor. Öcalan, aynı zamanda Lozan'da inkar edilen Kürtlerle tarihsel bağlam içerisinde yeniden ittifak kurulmasının Türkiye ve Ortadoğu'yu kaostan çıkacak tek yol olarak gösteriyor.
Öcalan 18 Mart 2013 tarihinde İmralı Heyeti ile yaptığı görüşmede de, "1925 sonrası Misak-ı Milli’nin parçalanması aslında Kürt parçalanmasıdır. Bu felaket asıl Kürtleri ilgilendirir. Musul-Kerkük, Halep’in kuzeyi falan, bunlar hep Kürt bölgeleridir. (...) Bizler Ortadoğu Konfederasyonu derken bunun yeniden canlandırılmasından söz ediyoruz. (...) Biz kimseyle düşman olmak istemeyiz. Bu birlik Türkiye, Irak, Suriye ve Lübnan’ı kapsar. Benim buraya getirilmem biraz da bunun sonucudur. Ben Kürtlerin teslim alınması adına buraya getirildim. Bir müddet sonra Türk-İslamcıları teslim almak için Fettullah Gülen’i Pensilvanya’ya aldılar" değerlendirmesinde bulunmuştu.
Prof Dr. Ahmet Özer de Lozan'da Kürtlerin inkar edilmesi gerçekliğine işaret ederek, aslında Lozan'da Musul'un Kürt inkarına karşı İngilizlere bırakıldığını düşünen isimlerden. Erdoğan'ın başlattığı tartışma konusunda DİHA'ya konuşan Özer, "Lozan meselesi nereden baktığınıza bağlıdır. Kürtler açısından baktığınızda Lozan kendilerini bölüp parçalayan bir anlaşma olarak görülüyor. Kemalistler açısından devletin temellerinin atıldığı bir anlaşma olarak görülüyor" değerlendirmesinde bulunarak şunları dile getiriyor:
"Lozan'da Musul meselesi gündemdeydi, Musul’un verilmesi konusunda bazı mebuslar direniyordu, İkinci grup direniyordu. Mustafa Kemal seçimleri yeniledi ve onay alabileceği vekilleri getirdi ondan sonra Musul meclisten geçti. İttihat Teraki’nin hırsı atından önce giden yöneticileri Sarıkamış'ta 90 bin askerin kırılmasına yol açtılar. Almanlar onlara siz doğudan biz buradan gidelim Moskova'da birleşiliriz diyordu. Turan ülküsü vardı ama yenildiler. Bu yenilgi neticesinde İngilizler, İtalyanlar Osmanlı ile ilgili paylaşım hesapları içine girdi. Bu çerçeve içerisinde bir işgal içine girdi. Osmanlı yenseydi o işgalci olurdu. Viyana’ya kadar gittiler orada ne işleri vardı. Eğer İttihat Terakki başarılı olsaydı Rusya'nın yarısını topraklarına katacaktı. Ama yenildiği için Ruslar, Bitlis’teki deliklitaşa kadar geldi. Türkler Kürtlerle birlikte başarıya ulaştı."
Özer, Lozan sırasında Kürtler adına telgraf çekerek herhangi bir talepleri olmadığını belirten Hasan Hayri, Yusuf Ziya gibi kimi vekillerin daha sonra Türkiye'de asıldığını hatırlatarak, Lozan'ın yeniden daha sağlıklı ele alınmasında yarar görüyor.
Toplumsal Lozan önerisi
Ayrıca Çözüm süreci boyunca da Öcalan'ın Lozan'ın güncellenmesine ilişkin talep ve önerileri oldu. Henüz süreç başlamadan 3 Temmuz 2009 tarihinde avukatları ile görüşen Öcalan şu öneride bulunmuştu:
"Mustafa Kemal’in demokratik yönleri bilinenden fazladır. Demokratik bir yönü de Kürtlere geniş özerklik verilmesi gerektiğinden bahsediyor olmasıdır. Kürtlere bir karşıtlığı yoktur. İttihatçılarla mücadele içerisindedir. İttihatçılar için 'hepsini asarım' diyordu. İttihatçılar Mustafa Kemal’e suikast düzenlediler. İttihatçılar cumhuriyeti faşist diktatörlükle yönetmek istiyorlardı. Ama İttihatçı zihniyet kazanmıştır. Mustafa Kemal boğuntuya gelmiştir.
1924’te Kürtlere muhtariyet verilmesini söyleyen Mustafa Kemal, nasıl oldu da 1925’ten sonra Kürtleri tasfiye ediyor! Bunları iyi anlamak lâzım. Mustafa Suphileri Mustafa Kemal mi öldürttü, İttihatçılar mı?
Açıklayacağım yol haritasından sonra demokratik açılımlar, adımlar gelişmek zorundadır. Gelişecek çözüm için 'toplumsal Lozan' diyorum. 1920’lerdeki Lozan, ‘ulusal Lozan’dır. Bu Lozan’la, cumhuriyet kuruldu. Bu cumhuriyet bugüne kadar demokratikleştirilmedi, şimdi demokratikleştirilmeye ihtiyacı var. Bu nedenle 'toplumsal Lozan' diyorum. Kürtler toplumsal Lozan’a iyi hazırlanmalıdır. Bu toplumsal Lozan’la, Kürtler demokratikleşmenin öncülüğünü yapacak. İşte bunun için Demokratik Toplum Kongresi her gün sürekli çalışmalıdır. Kürt Konferansı da bir an önce yapılmalıdır."
(kk/ns)